Mesele: Gitar niçün eşher-i âlât-ı lehvdir?
Cevap: Çünki hâmli âsandur ve teganniye mani olmaz.
Eskiden fetvalar bu üslup ve metotla verilir, meseleler böyle analiz edilirdi. Gitar niçin çalgıların en popüleridir? Çünkü taşıması kolaydır ve şarkı söylemeye mani olmaz. Parmakla yahut mızrapla çalınan telli çalgılar -bunları lavta başlığında toplayalım- dışında bu şartları haiz olan başkaca saz yoktur. Yaylı çalgılar da telli çalgılar ailesinin üyesidirler ancak aynı anda birden çok ses çıkaramadıkları için iyi birer vokal eşlikçisi değildirler. Kolay soru, kolay cevap. Peki piyano nasıl oldu da bu denli şöhret kazandı? Hem çok pahalı, hem taşıması güç hem de nispeten zor bir çalgı. Benzer özellikleri taşıyan kilise orguyla önemli bir kavşakta ayrılıyorlar: Biri sivil yani üniformasız öteki ise dini veya bürokratiktir. Otoriteyi temsil eden hemen her şey -kıyafet, mimari yapı, mezar taşı, yemek vs.- gösterişli, pahalı ve azametlidir. Org da kimi zaman devletin de sahibi olan dini otoritenin bir aygıtıdır. Piyano ise hiç kuşku yok sivil ve büsbütün dinsiz olmasa da ladinî bir çalgıdır. Sivil, yani şehirli. Mecburen şehirli çünkü taşra için son derece pahalı ve rafine. Lavta köylü de olabilir. Köylü; peasant. Latince pagan sözcüğünden gelir. Pagan, iktidarın dininden olmayan kimsedir. Kabadır, arzularının boyunduruğundan kurtulamamıştır, vahşidir, mütecavizdir… Erkektir yani. İzlerini Avrupa resim sanatında sürmek kolay:
Apukurya maskarası gibi süslenmiş, yaka bağır hırpani, bakışlarda çiğ şehvet, gülümsemede yılışıkça tavır… Kucağında lavtayla tastamam bir zampara. Büyük şair Wordsworth, “i was obedient as a lute that waits upon the touches of the wind” [Rüzgarın dokunuşlarını bekleyen bir lavta gibi itaatkardım] diye yazmış Residence at Cambridge’de. Bir kadın kalçası gibi yumuşak ve yuvarlak hatlı olan lavta hem itaatkar hem de dokunulmayı bekliyor demek. Piyano çalanları nasıl resmettiklerine bakalım bir de:
Orta veya orta-üst sınıfa mensup ailelerin iffetli genç kızlarını, mahcup bir halde görüyoruz. 1907 yılında İstanbul’u ziyaret eden Vicente Blasco Ibanez şöyle yazmış:
“Oğullarını Avrupa’ya dolaşmaya yollayan büyük paşalar, kız evlatları için de İngiliz ve Fransız mürebbiyeler getirtmişler… Doğdukları haremin bir köşesinde kuyruklu piyanoları var, Chopin’in hüzünlü valslerini ya da Paris’te son moda olan şarkıyı çalıyorlar…”
V. Murad’ın kızları Fehime ve Hatice, Abdülmecid’in gelini Kadriye; II. Abdülhamid’in eşlerinden Behice ve Nazikeda, kızları Ayşe (Hamidiye Marşı’nın bestecisi) ve Şadiye, Enver Paşa’nın karısı Naciye, Vahdeddin’in kızları Sabiha ve Ulviye, Münir Paşa’nın kızı Nimet… Ekabirin kız çocukları Avrupalı akranları gibi piyano çalıyorlar. Tarla sürecek, aş pişirecek, örgü örecek halleri yok. Fakat çok dikkat çekici bir detay var; kadınlar evlendikten sonra piyanoya el sürmez oluyorlar yahut herkesin içerisinde çalmaktan sakınıyor, bir başlarına çalıyorlar. Demek piyano yüksek tabakadaki kadınların cinselliğinin, bedenlerinin dışında fakat evlerinin içinde yer alan çok örtük bir temsili. Yazıyı yazarken fark ettim; Ted Giola, The Guitar as the Instrument of Seducers başlıklı makalesinde benzer bir sonuca ulaşmış:
“Genç hanım fildişi tuşları okşarken taliplisine onu seyretme izni verilirdi. Beyefendinin arzusu da aynı şekilde okşanıyorsa düğün sonrasına kadar mesafesini koruması beklenirdi. Başka bir deyişle piyano baştan çıkarmanın değil kur yapmanın aracıydı.”
Doğru ama pekiştirmeye, daha ileri götürmeye ihtiyaç var. The Awakening Conscience. 1853 tarihli bir resim. William Holman Hunt’un eseri.
Yarım kalan el işinin piyanonun kenarından sarkan ipliği, yerdeki eldiven teki, sehpaya alelacele bırakılmış şapka, minik bir kuşu kendine oyuncak eden başıboş kedi, halının üzerindeki notalar… Kadının sol eli kolaylıkla seçiliyor. Her parmağında yüzük var, sadece yüzük parmağı boş. Evli değiller demek. Metresi olabilir mi? Yeni döşenmiş bir ev. Halı gıcır gıcır. Saat bile cam fanusun içinde. Adam laubali şekilde koltuğa yaslanmış, bir eliyle kızın piyanosunu okşuyor. Ahlaka mugayir bir şeyler döndüğü besbelli. Piyanonun neyi temsil ettiği de çok açık. Öyle değil mi?
Sıra geldi böylesine karmaşık, hantal ve pahalı bir sazın popüler olma sebeplerine. Ne demek popüler? Piyanodan -18. yüzyıldan- önce de tuşlu çalgılar vardı. Onlar popüler değil miydi? Donald H. Boalch’un değerli çalışmasına bakalım: Makers of the Harpsichord and Clavichord, 1440-1840. Bu yıllar arasında İngiltere’de 90 küsur klavsen, klavikord ve org yapımcısı yaşamış. Fransa, İtalya ve Almanya’da da rakamlar benziyor. Fakat Avrupa’nın periferinde (Rusya, Portekiz, Lehistan, Danimarka, İsveç) çalgıya çok nadiren rastlanıyor. Yapımcı ise hiç yok. Bırak kıta sınırlarından taşmayı, kıtaya bile tümüyle yayılmış değil demek. Bir de şu yoldan gidelim; Frank Weber 1715 Almanya doğumlu bir klavsen yapımcısı. 1739 yılında Dublin’e taşınmış ve burada dükkan açmış. Adamın hesap defterini yayınladılar [H.G.Flood (1914); The Account-Book of a Dublin Harpsichord Maker, Ferdinand Weber, 1764 to 1783]. İyi para kazanan, çalışkan ve gözde bir çalgı yapımcısıymış. 20 senede 6 tane klavsen, 3 tane piyano-forte yapmış. Org tamiri falan da var… Bir çalgıyı bitirmesi iki sene sürüyor. Bu hesaba göre 18. yüzyıla kadar olsun olsun 150-200 tane klavsen ve klavikord yapılmıştır İngiltere’de. Hesabım yanlış olmasa gerek. Doğrulamak için NPOR veri tabanını kurcalıyorum. 15 ve 18. yüzyıl arasında İngiltere’de yapılmış org sayısı 81. Yanılmıyorum. Nüfus aşağı yukarı 5 milyon. Ülkede nispeten kalabalık bir soylu ve yönetici sınıfı var. İtalya ve Almanya’daki kadar olmasa da sanat müziğine ilgi çok ve 25bin kişiye 1 klavsen düşüyor. Burkat Shudi 18. yüzyıl İngiltere’sinin en namlı klavsen yapımcısı. 50 senede 1000 küsur klavsen yapmış. Buna karşın öğrencisi John Broadwood 20 senede 8000 piyano satmış [Raymond Russell (1955); The Harpsichord since 1800]. Vay canına. Daha da pekiştirelim; İngiltere’ye piyano 1740’da giriyor. 26 sene sonra da üretimi başlıyor. 100 sene sonra, Hugh Reginald Haweis 1870’lerde İngiltere’de 400bin piyano olduğunu yazmış. Hemen hemen 300 kişiye 1 piyano. Sadece üst tabakanın değil, orta sınıfın da evine girmiş demek. İşte bu yüzden popüler. Sözcük dilimize 19. yüzyılın sonunda girmiş. Ondan evvel lugatımızda ona denk bir kelime yok. Neden olsun? Sınıflar birbirinden ayrışmamış. Umumi? Hayır. Kilise orgu umumi bir çalgıdır, tüm halka hitap eder ancak popüler değildir. Halkın bağrında yaşamaz. Piyano hem popüler hem umumi. Tüm kıtaya ulaşmış hatta kıtadan da taşmış; Amerika’da, Çin’de, İran’da, Rusya’da, Osmanlı’da da bilinir, çalınır olmuş. Piyano bunu kadınlara borçlu. Peki kadınlar ona ne borçlu? Alacak verecek hesabını kapatıp yazıyı bitirelim. Kadının piyanoya borçlu olduğu şey şu: temas olmaksızın kur yapma fırsatı.
Elinize sağlık. "Hâmili âsandur" (taşıyıcısı kolaydır)'dan ziyade "hamli" (taşıması kolaydır" olması gerekmez mi?